Hani
nerede benim gençliğim
Yoldan
geçen bir yolcuya verdim belki
Belki
gurbet ellerde kaldı
Daha
burmadan bıyığımı
Giderim
buralar çok uzağa
Çiçekli
bir dal verip sevdiğime,
Kendi
yetiştirdiğim ağacımdan
Bedenimden
ağır bir yükün altına giriyorum
Ve
bunu bilerek yapıyorum
Kafeste
beslediğim kuşumu özgür bırakarak
Yola
revan oluyorum..
Sonsuz
mavi gök yüzüne son kez bakar gibi
Oysa
o kadar büyük şeyler, beklemiyordum hayattan
sadece
dudağımda bahar ezgisiydi mırıldanışım
Belki
çelik bilekli bir işçinin düşleriydi benim
Örsle
çekiç arasında ezilse de her defasında umutlarım
yinede
güneş doğuyordu sevdiğim sana her baktığımda
Güneşin
sarı sıcak başakları görmesi gibi
Neredeyim
ben şimdi..
tedirgin
bir kısrak gibi,
deli
dolu sağa sola kaçışarak,
zifiri
karanlıkta gözleri kör eden,
yapay
ışıklar altında.
Kim
bilir daha kaç kere daha yeşilleneceğim
hani
çocukluğumuzda elimize kına yaktığımız
üzeri
kızıl kına sanıp ta bıraktığımız,
kara
yosunlu kayalar gibi
daha
kaç mevsim bekleyeceğim
daha
kaç kızın ellerine kızıl kına olacağım
Biliyor
musun;
oldum
olası yeşile hiç haz etmedim
tabi
doğa gül karanfil ve papatya yeşili hariç
yani
acı yeşille alışamadım ben...
Ben
hep gök yüzüne bakındım
Gri
bulutlar varken bile hep maviyi aradım
Ama
şimdi burada mavi diye denize dalıyorum
tıpkı
o mavi gözlerine dalar gibi
Zülfikar
Giriş