Zülfikar Giriş Şiirleri

Arama sonuçları

30 Ekim 2015 Cuma

Ben Seni Nasıl Unuturum



Seni candan seven benim
Aşkın uğruna ölen benim
Mecnun olur çöle düşerim
 Ben seni nasıl unuturum

Bak şimdi bomboş ellerim
Sana sevgiyle bakan gözlerim
Hangi zamanı sensiz düşünürüm
Ben seni nasıl unuturum

Sensiz yok benim bir tek günüm
Günüm güneşim aydınlığım
Gecede ay yüzlüm yıldızım
Ben seni nasıl unuturum

Sensiz nefes almaz iken
Uykular bana haram iken
Her gece tanrıdan seni diler iken
Ben seni nasıl unuturum

Sevdiğim sen bir gül bahçesi'sin
ben kalmışım koca şehir ortasın'da
Bütün ömrüm sün sol yanım'da 
Ben seni nasıl unuturum

Zülfikar Giriş

Apansız Ölüm

Sabahın bir kör vakti, 
iç kanatan aşkın 
ağlatırmıydı ölüyü 
apansız gelen ölüm
ah onulmaz acım 
ah onulmaz yaram 
hangi yöne dönsem sen varsın

Zülfikar Giriş

Sen Yoksun


''Seni ansam'' 
Dikene buyur eden bir gül olsam 
''Yağmur olsam'' 
yağmura gebe gökyüzü kalsam
'Sen yoksun' 

Sabahları okyanus olsam'' 
Elim yüzüm yosun 
Ay ışığında yıldız seçsem sana 
O yıldızlardan taç yapsam saçlarına 
''Sen yoksun'' 

Güneşi arayan bir çiçek gibi 
Tüm yeşilliğle mavi 
Suya su kanamış serçe gibi 
Yüreğim avucumda.. 
Yüreğim avucumda yüreğimde sen 
''Sen yoksun'' 

Martıların göz yaşıymış deniz 
Denize düşsem kalır ayak izim 
İstirgiye kabuklarıyla yazdığım adını deniz 
''Sen yoksun'' 

Bütün yasaklı şiirlerimi sana adfettim 
İstimlak ettim bütün duvarları 
İsminin baş harflerinden yazıyorum sana şiirler 
Birazdan gelip beni alacak polisler 
''Sen yoksun'' 


Bütün gün üsküdar sahilinde gezindim 
Kız kulesine bakındım 
Yaygaracı martılara simit attım 
Yani seni yad ettim 
''Sen yoksun'' 
'Sen yoktun'

Zülfikar Giriş

Hüzün Yüzüğü















Kirpiği balık kılçığı bir kadın
Simsiyah saçları, gecelerimin aydınlığıydı
Dilim tutulur, uçuklanırdı dudaklarım
Denizden çıkan taze balıktı sanki
Ona sevdiğimi söylerdim titreyerek
Rüzgarda üşüyen yaprak gibi
Onu el değmedik yerlerimde saklıyordum

Gül kuruturdu onun o dayanılmaz sıcaklığı
Üzerimizde masmavi mi, mavi bir gök
Dikensiz bir böğürtlen dalıydı memeleri
Ucu simsiyah yenmeye beklerdi beni
Hiçbir çocuğun elleri ve dudakları değmemiş

Sonra yıllar yılı tüm serçelerimi unutmuşum
Şimdi kim bilir hangi kollardasın
Nerde hangi çocuğu kucağında uyutursun
O böğürtlen memeleri kime emdirirsin
Parmağımda senden kalan  saadece,
bir yüzük hüzün…

Şimdi şu parmaklarımın boynu bükük
Ateş böceği karankıkta sigaramın ucu
İsmin dudaklarımda seni çekerim içime
Tırtıl gibi kozasındayım ah ben nice
Tekrar kanatlanırmıyım bilmem ama
İç denizimde aç martılarım en yaman çığlığını koparıyor
Böyle bütün gecelerde gaip'ten sesini duyuyorum

Zülfikar Giriş

Hep Sen Vardın















Hiçbir şey yapamıyorum
bu kalbim ne kadarda hain
Ne yaparsam yapayım seni unutmaya
Yokluğunu anlatamadım ben ona

Ben oldum olası, sen vardın içimde
Çocukluğumdan beri sevdim seni
Seninle yeni bir aşk icat edelim,
Ömrümüz boyunca…

hep sen vardın, ki
ve yine hep sen ol
ve birde mürekkep ekmek
Ne roman ne hikaye
Şiir okursun o çift gamzenle

Her yağmur yağdığında
Saçım başım ve sen
Ben sana hep ıslak!

Zülfikar Giriş

Senin İçin





















Güller açar bahar için
Güneş doğar karanlık için
Gökyüzü mavilenir sunalar için
Ben yaşarım senin için

Ateş şöminede yanar
Yağan yağmur neden yağar
Şimdi güneş açmış bahar
Benim kalbim hep sana yanar

Şiirleri şairler mi yazar
Arzu halleri katipler mi
Parlayan saçlar boş yere mi ağarır
Kahpe felekte bir gün ağlar

1997 Hasret
Zülfikar Giriş

Beni Yine Vuracaklar




















Beni yine vuracaklar bildiğin yerde
yağmurlar göz yaşım, bulutlar mendilim olacak
parmaklarında serçeler uçacak maviliğe uçacak 
beni yine vuracaklar bildiğin yerde
omuzuma bir ala karga konacak
 toprak üzerime kapanacak
 havayı yoksulun tütünü gibi çiğneyip tükürecekler

Beni yine vuracaklar bilidiğin yerde
Yeryüzünü kana buladılar kan soluyorum kan tükürdüğüm yerde
Yumruğumu sıkıyorum kantıyorum duvarları duvar kanıyor
Rüzgarda titreyen yaprak gibi titriyor ellerim kanıyor ellerim
Ne zaman aynaya baksam saçlarımın eksildiğini gördüm
Kıpkızıl gözyaşları gördüm kapkara ağrıyan gözler buldum
 ki ağzımdaki karafillerin acısı daha dilimi yeni yakmışken


beni yine vuracaklar bildiğin yerde
gölgem düşer kalbindeki kederli yere
sağnak dudaklarım ardımdan bakan sensin
ve tükürüklü dudakların ağır yalan kokusu
suçlu bir çocuk gibi başımı önüme eğiyorum ağlıyorum
ağlamak bana yakışmıyor biliyorum yinede ağlıyorum
istersen çaresizlik, istersen basiretsizlik de
Ve bilinki sulhun ilk ışıklarını asla göremiyeceksiniz göremiyeceğiz

Zülfikar Giriş

Bu Adam Neyi Anlatıyor

Bu ülkeyi tumturaklı yalana çevrenler
yalanla dolanla bu halkı soyanlar
yalanla merdiveni onar beşer çıkanlar
yalanla gariban gemisi yürümüyor

Bunlarmıki memleketi kurtaranlar
kuşağında tomar tomar para taşıyanlar
Renkli lambaları şatafatlı sarayları
Şuuru kapalı memo kime küfrediyor

Gece sert esiyor titretiyor rüzgarı
Bulutsu nefesi benbeyaz kış gecesi
iki büklüm elleri ağzında kesik kesik nefesi
Açlıktan ölüyor çocuklar
Tv de konuşan bu adam neyi anlatıyor
...........................................................
Zülfikar Giriş

Sessiz Liman

Demir alma vakti geldi bu sessiz limanlardan şimdi
Çocuk gülüşler ki bende ayrılık sebebi
Mutlu gülüşler ki olmasada artık seyir defterimde
Zaman her eksildiğinde bizden bir parça alandı

Kum gibi süzülürken pamaklarımın arasından seneler
Doldurur dökülür kum saati yavaş yavaş,
doldurur boşlukları iyimserlik
Kağıtan gemilerimin sırtına
Simsiyah alçak gökyüzü altında bulanık kirli hırçın deniz
Acı yel bir fırtına şişi’rir yelkenlerini yakamoz sularında

Oysa bir sevdaya nişanlıydım okyanus sularında yolculuğum
Sen aşkı savunursun der bir şair elbet aşkı savunmalısın
Yakma efkarını yosunlara geceye lacivet yağar duyamazsın
Hele bir sabah selam dursun, selam versin, okyanus tutarsın
Sazanlar dalar kaçacak yer arar dalyanlığa soyunur orkinoslar
Sen aşkı savunursun sen bir şairsin elbet aşkı savunmalısın
Yakma efkarını yosunlara geceye efkar yağar duyamazsın

Demir alma vakti geldi bu sessiz limanlardan şimdi
Herkes çekip giderse ihanet kalır bilki
Martı telaşı oluşur metruk bir gemide panik defterinde
Bir mahalle baskısı bir buyruk Ses gibi
firafun yazıtlarından çıkma, nefesi köpük olur ve salyası
kudurur, kudururda köpürür kara yosunlu kara deniz

Zülfikar Giriş

26 Ekim 2015 Pazartesi

Adın Eylül Olsun



Adın eylül olsun
Sarı saçların hazanım olsun
Gözlerinden yağan yağmur
kurak yazlarımın
ıslanan toprağı olsun

Kim bilir;
şimdi nerdesin
Hangi aşkının tenini'ne dokunmakta sın
Biliyorum;
unuttun beni
Kapattın bu sevdanın defterini
giderken bir elvedayı çok görerek

Söylesene;
Hiç arada aklına geliyor muyum
Bunca yaşadıklarımızdan sonra
Ben hâlâ kör
ve bir o kadar sağırım
söylenenlere ve gerçeklere
inanmak istemeyen bir zavallı gibi
Hayalinle yaşıyorum
Onlarla yolumu buluyorum

Belki artık seni unutmalıyım
Kalbime koca koca,
kara taşları basmalıyım
Ayaz vurmuş özlemlerimi
Hangi vakitte toprağa gömmeliyim
Ah seni nasıl unutmalıyım

Zülfikar Giriş






24 Ekim 2015 Cumartesi

Ölüler Bizi Ayıplamasın

Ne dikenler örmüşüz gözyaşlarımızla
Bırakın doya doya ağlasın ankara
kağıt kara kalem kara
yazılmıyor ankara
kırma sokak lambalarını bulutlar seni almasın
gözlerin serseri mayın
saçlarını savuran rüzgar yorgun
ölüler varsın mezarında rahat uyusun
ölüler bizi ayıplamasın
Zülfikar Giriş

16 Ekim 2015 Cuma

Sen Deniz Ve Martılar

Nazlı aylardan bir gün yine
Dolaştığım yerleri dolandım yine
Adımlarım aldırmıyor artık
Mazide yaşadığımız geçmişine
Gitmek istiyor o bildiği yere

Ayaklarım aklıma dur der, hele sen  
Unutmuşsun deyip, koşar adımlarla gider
Şu ağacın altında seni öpmüştüm
Şu parkta otururken sana sarılmıştım

Yağmurlu bir gündü, elini tutmuştum
Koşarak bir saçağın altına sığınmıştık
Sırılsıklam ıslanmıştık, 
sudan çıkmış balığa dönmüştük
Bedenimiz yanıyordu sanki, 
birbirimize sarılmıştık
Başını göğsüme dayamıştın
Islak saçlarını okşamıştım

Hani şu deniz kenarında,
mendirek taşlarına oturmuştuk
Giderken simitçiden iki simit almıştık
kahkaların martıları tedirgin etmişti
kaşıma geçerdin elinde simit
Arkanda deniz ve martılar resim çekerdik

Sen bütün simitleri martılara atmıştın
Espiriyle elimdeki simidi alırdın,
yeme canım kilo alırsın derdin
Ben siirler okurdum sana...
Gözlerinde deniz mavisini görürdüm
Sonra ben;
Kafiye heybemden, 
Bütün mısralarımı tüketirdim sana

Ah... gülüşlerin anlamlı vede öznesi olmayandı
Hayalimde ve karşımda, sen deniz ve matılardı
Şimdi havada;
Kambur, kambur, karamı kara bulutlar
Savurdu saçlarını o hain rüzğarlar
Gün batımı rengini verirken o mavi denize

Yıllar yılı beni çıkardın sen içinden
Cıkarıp beni, o deniz gözlerinemi attın
Yana yatmış kayık gibi
Ben orada batıp  gittim
O tuzlu sularda yılarca
Tahtalarım çürüdü gitti

Kaynağını arayan duru su gibi, aradım seni
kendi peşinden koştum çığlığımın
Matılara sordum deniz, deniz seni
Size yine simit attımı deniz?
Bir tek allahın kulu duymadı, neden sesimi
Zülfikar GİRİŞ

13 Ekim 2015 Salı

Koçero



Yaşadığım mahallede:
Koçero diye biri vardı
Ne şairdi nede ayyaştı;
Hep nazımdan şiir okurdu
Bir gazete kağıdına sarılı
Elinde hep birayla gezerdi

Konuşurdu,
konuştukça konuşurdu
Yudumlarken birasını;
Artık kim varsa çocuk büyük
Başında toplanırdı onu dinlerdi
Kimi zaman, yahu doğru söylüyor:
Diye bazen bir uğultu duyulurdu
Kimileri'de gülüp dalga geçerdi

Yaşadığım mahallede:
Koçero diye biri vardı
Ne devrimci ne ayyaştı;
Belki de zır delinin tekiydi
Söylediklerini hep dosdoğru söylerdi

Bir hafta sonu sabah, erkendi
Kahvahanede oturuyordum
Yarıladığım çay bardağı vardı elimde,
Oturmuş gazeteye göz geçiriyordum
Haber geldi, koçeroyu vurmuşlar

Fırladım yerimden koştura koştura:
O yerde yatıyordu boylu boyunca
Kalabalık toplanmış, duruyordu başında
Soğukmu soğuk, ayaz bir kışında
Eyildim dokundum kirli sakalına
Sımsıkı göğsüne bastırdığı bira kutusu elinde
Gözlerimden iki damla yaş düştü yüzüne
Beş mermi sıkmışlardı ah…
O zavallı, kendi halindeki adama

Zülfikar Giriş


Deniz Olacağız

Bir bahar sabahı yeniden
Tıklatınca kapını;
Topraktan bir çiçek gibi
Uzatacaksın başını

Gözlerimden damlayan yaşlar
Yağmur olup akınca sana
Emip boy vereceksin

Belki ben hep ağlayacağım
Çağlayan nehir gibi
Taki deniz oluncaya dek
Deniz olacağız
Söz veriyorum sana

Adın yazılacak senin
Yangına kanat çırpan 
Bir beyaz güvercinin kanadına
Heybetle duran 
Şu dağların karına

Biz ki yangınlarda kavrulmuşuz
Diller okusa da şu tarihinin kitabını
Okumakla bitirilmez hani
Kuşlara saçsak umutlarımızı
Yemekle bitiremezler hani

Onlar ki kan sıçratıyor maviye
Biz ki gökyüzünde mavi idik
Onlar yeşili soldurdular
Biz yeşil gözlü çocuktuk

Zülfikar Giriş

8 Ekim 2015 Perşembe

Afrikalı Çocuk



Hüzünleniyorsun
Hüzünlen meli insan
İnsanım diyen sesimiz, sesiz kaldı
Hani o bilge tavrıyla gülümseyen dünya
Sana Afrikayı anlatacağım bir daha
o Afrikalı çocuğun yaşlı ellerini
bir nehir gibi akan mühürlü gözlerini
Ölümle randevulu oluşunu anlatacağım bir daha

Hüzünleniyorsun!
kanı donmalı insanın
vede bu hörgüçlü dünyanın;
İçimizden biri ekmeğe
Vede suya hasret, binlerce çocuk
O çocuğu hatırlamalı,
Vede kanadı kırık baharlarını


Hüzünleniyorsun!
Hüznü yaşamalı insan
Yaralı ve yoksul bir ülkenin şafağını
Milyon dolarlık bombalar aydınlatıyor
Kinlerle, nefretlerle, yağan kurşunlara bakıp ta
Bir ölü neden hüzünlenir ki böyle

Hüzünleniyorsun!
Kahır olmalı insan
Siz tokken o çocuk ölümden geçiyordu
Şu çarpan yüreğinden
Günahsızlaşan bir sen isterdim senden
Dünyanın öte tarafında sen, cenneti yaşıyorsun

Zülfikar Giriş




Erkek Oruspuları

Başında ateşlerden bir yağmur
Şakırtısı ta içeriden duyulur
Porselen saksısında limon ağacının
Yanağına değiyor camdan sızan ay ışığının
Elleri ojeli erkek orospuları
Tanıdım sesinden kıvırcık saçları
Ağzını incecik kaşları gibi oynatır
Kıvırdıkca belini şarhoşları eritir
Ama ben hiç asidik rüzgarda uğramadım onlara
Savrulsamda ben oradan oraya düz ovalara
Isırılmış elmadır, tatsızlıkları
Salkım söğüt eğilse de dalları
Vitrinde sergilenen o meyhane godoşları gibiler
Güneşi örten kara bulut gibi bir ülkeyi örterler
Üzerinde kara ince tül giymiş, kadından bozmalar
Külliyen kül yalancıdırlar
Öldürerek güzelleştirdiklerini söylerler
Oysa bütün mavileri kurutup öğütürler
Tüm acıları..
Salıverirler inletir dağları taşları
Şah damarından dişle dikleri kanla beslenirler
Mağarada hapzedilmiş vampir gibiler
Tırnakları renkli ojeli erkek orospuları
Ev ev dolaşır umut dolu kucakları
Asitli sidikleri hiç bir halta yaramayan
Yaralı parmağa işeseler durmaz kanayan

Zülfikar Giriş

7 Ekim 2015 Çarşamba

Ne Acılar Misafir Ettik Bir Bilsen

Ne acılar misafir ettik bir bilsen
Zengin corafyada  doğup sonrada
Yoksul büyümek nedir ya bilirmisin
Yazgıların dayısı gibi dayılanırken zaman
Boynumuzda vebali vardı eşkıya ağrılarının

Ne acılar misafir ettik bir bilsen
Zihni kana bulanmıştı öfke sayıklayan guruplar
Kirli ağızlarından küfürler saçarken
Tutuksuz yazgılar zift karanlıklar
Dökerdi bulutsu teleğini bütün mumlar

Ne acılar misafir ettik bir bilsen
Belki bir namlu beynimi dağıtacağını bilerek
Çapraz duran silahların kara gölgesinde dururduk
Elleri soğuktan ağzına götüren çocuktuk, elimizde ekmek
Birazdan başlayacak şu saate: ayarlı benim infazım

Ne acılar misafir ettik bir bilsen
Bir kursunla canına kıyılan
Çoğalmasını bilen bir babaydı
Bazen hüzün ama kar çiçekleri gibi açardı
Yaşamak görev derdi bu mavi göğün altında

Zülfikar GİRİŞ


Ben Kendimi Sana Adadım



Senin sevgin sadece seninle
Gözlerim ağlamaklı sensizlikte
Kimseye derdimi dökemem
Kimseye seni sevdiyimi söyleyemem
Ancak yalnızca sana söylerim
Ben kendimi yanlızca sana adadım

Hani herşey seni sevmekle başladı
Ellerin ilk sadece senin ellerine değdi
Gözlerim ilk gözlerine baktı
Hatırlarmısın hırsızlama öptüğüm
Ve ansızın titreyen bedenine sarıldığım
Ben kendimi yanlızca sana adadım

Ben hep hayalinle konuşurum
Onunla yaşar ve onunla sevişirim
Gece olunca bir başka çöker içime
Anarım seni anarım her nefeste
Yastığa sarılır uyurum sen diye
Ben kendimi yalnızca sana adadım

Rüyamda görürüm seni o özlemle
Kavuşmasada ellerim ellerine
Ben seninleyim…
Sen benim olacak mısın
Tekrar bana canım diye sarılacakmısın
Ben kendimi yanlızca sana adadım

Zülfikar GİRİŞ

Bana Yağmurlar Anlattı Seni



Çatırdayan yüzlerin buzlu ifadesi 
Kayalarla taşlarla didiştik 
yanlız bir kuşun kanat çırpınışında,, 
nehirleri gömdüyün yüreğin 
Ateşten bir güldün 
Bana yağmurlar anlattı seni 
Ağlamayı kederlenmeyi kim 
Bırak... 
bir pembe gülümseyiş kalsın dudaklarında
 
Zülfikar Giriş