Zülfikar Giriş Şiirleri

Arama sonuçları

23 Mart 2016 Çarşamba

Artık Sen Yoksun


Benim sana olan aşkım öyle yoğun ki
bir gün sesini duymasam,
o günü yaşamamış sayarım...
Beni hayata bağlayan,
yaşama sevincim;
yaşama kaynağım, her şeyim sendin.
Artık sen yoksun..
ve bu yürek talan,
Artık bu yürek, yangın yeri;
içimde beni yavaş, yavaş,
ve bir o kadar da hızla kemiriyor bu acı
Meğer sen benim bir parçammışsın..
nasıl bir kuş kanatları olmadan,
bir anlam ifade etmezse,
Bende sensiz bir anlam ifade etmiyormuşum
derler ya;
her şeyin değeri kaybedilince anlaşılır diye,
Ben seni kaybettim sadece değerini anlamadım;
Senin benim bir parçam olduğunu,
Sen olmadan yaşayamayacağımı da anladım
Artık sen yoksun.

Zülfikar Giriş


21 Mart 2016 Pazartesi

Hep Yeniden Başlamak İle Geçiriyoruz



Yeniden hep yeniden başlamak ile geçiyor ömrün
Artık derken aynaya bakıp ta senin olmayan suretine
sürekli yıldız çakmakla geçiriyorsun gözlerine
karanlıklarda parıl, parıl, parlıyorsun ışığını gezdiriyorsun
Kocaman ellerinle bulutları titretiyor sun dağıtıyorsun

Gecelerin içinden çekirgelerin çığlığını duyarsın
Yıldızlar seni bilir sen yıldızları bilirsin
Hele, hele, saçların deniz kokar yosun kokar
Dalgalandırır rüzgârlar martılar uçuşturur
Vapurdan simit atan çocuğun ardından gider
Belki uzak sislerde kaybolmak arzusuyla uçar

Karanlıklar içinde parıl, parıl, parlıyorsun ışığını saçıyorsun
Mavi süzülür kollarından öbek, öbek, serçeler iner
Karanlıkta düşünceli yağmurlar iner her iki yanağından
ve yeniden hep yeniden başlamak ile geçiyor ömrün
Artık derken aynaya bakıp ta senin olmayan suretine
sürekli yıldız çakmakla geçiriyorsun gözlerine
Sonra ellerinle parmakların ve dahi yaralarınla
Harp esirleri gibi türkülerin hep yanık ve masum

20 Mart 2016 Pazar

Toprağa Düşen Kırlangıç




Hiç olmadı ilk ön cem ve de sonralarım
Ölümü beklemeliydim
ve ellerim darağacına dayalı
Yada birkaç kurşun ciğerlerimi parçalamalıydı
Çünkü kemiklerim dar gelirdi,
bu yoksul topraklara
Belki filizlerden yeni karanfiller dermeliydim

Ey şair bilemezdim’’
Nasıl oldu da geldi ki böyle bir an
Yenilmez bir haz duyup kuyulara atılmaktan
Kelepçeli kolları arkadan bağlıydı kızın
Hiç bir leke sürülmemişti anlına onun
Dökülmüştü bulutlar sürgündü güneş
Ayın kandili titredi gözlerinde
Yalnızlığına acıyarak

Kollarına girmiş cellatları savuşturdu
Saçları kırlangıç aşiyanı kız
Eleri nasırlı tırnakları bakımsız
Kelepçeli kolları arkadan bağlıydı
Avuçlarında sıktığı bir parça hayatını,
Haykırdı yüzüne cellatların,
yumruklu bir şiir okur gibi

Sonra bıraktı kendini yerdeki boşluğa
ve yere süzülen kırlangıç gibi
Şimdi yüzümü hangi toprağa göm sem
Hangi ölüm yağan yağmurlar dolayında
Az önce gözlerinde dönen kırlangıçlar
Kanat çırpmalarını bırakmışlardı
Ayın titreyen kandili de sönmüştü

Zülfikar Giriş




























14 Mart 2016 Pazartesi

Ömür Külü



Canımın ağrısı değiyor kalbime
Sigaramdan çekiyorum bir nefes hüzün
Genzime yapışıyor kuru öksürüğüm
Gel yine külüm avucumda benim
İşit dudağımı ısırdığım çığlığımı
Yumruklarla kanattığım ağlama duvarını
Şimdi hesapsız savrulur ömür külü
Yüzümü yağmurlara buladığımda turuncu
Yıldızlara şarkı söylediğim vakitlerde
Beni düşünüyor musun, seni sevdiğimi
Beni düşünüyor musun ruhunda
Uluyup duruyor uykumun köpekleri
Rüyalarıma ateş düşürdüler sanki
Güneş hızla abanırken sabaha
Kendince uyanıyorum tohum gibi
Sen, ben, benim içimdeki sen
Sensizim..
Ben yarım bir akıl seni hayal ediyorum
Bir bilsen neler geçiyor aklımdan
Neden böyle yarım kaldı hayallerimiz
Biliyorum..
sen farklı bir kadındın
Ben farlı bir erkek miydim
Yine yarım yamalak aklım
Yürüdüğüm yolların camları batıyor ayağıma benim
Şaraba bulanmış ayyaş gibiyim

Zülfikar Giriş


Bana Yaklaşma













Bana ölümü tarif et
Sigaranı yakmadan
Bana ölümü tarif et
Çakmağını çakmadan
Barut gibiyim bu akşam
Hani bana yaklaşmadan


Zülfikar Giriş

Zaman

















Bir nehirsin zaman
Umursamadan kayalardan aşan çakıllarını sürükleyen
Bazen anlamı olmayansın geçip gidersin yollardan
Renga renk çiçek bahçesi sin kimse elde tutamaz seni
Bir esrarlı rüyasın, kimsede uyanık kalmak istemez seni
Bazen de kabus sun ama zamansın herşeyin en iyi ilacısın
Umut bekliyenilen sin sevglliye kavuşmak istenir
Geçip gitsen de o yollardan, geçsen bir türlü geçmesen bir türlü
Bir tarih sahnesi sin,tarihçiler kafa kafaya verir de seni yorar
Çok uzun zamanlarda kalmış bir arkelog, eski mezarı eşeler
Çok eski zamanlarda kalmış, şiirler resimler ve hikayeler
Yazanı ve çizeni toz toprak olmuş, ardında derin gizler
Hani aç martının çığlığı dır zaman, yeri göğü inletir
Koşuştuma bitince, dönüp bakarsın arakana şaşırıverir sin
Hayıfla yad edilir, ne çabuk geçmiş ah o yıllar
Hiç ölmeyecekmiş gibi, ah, malk peşinde koşanlar
Bir dostuna bir arkadaşına elvedayı çok görenler
Sizde şunu iyi bilin ki..
Zaman ışık ve gölgeden ibarettir
Bir sinema şeridi gibi, beyaz perdeye yansıyan
Suya yansıyan gölgeli bir surettir, o aynada duran
Şİmdi söyle ey zaman...
Söyle kaç baharı yazı, kaç sonbaharı kışı geride bıraktın
Kaç sardunya’yı kaç menekşe’yi, kaç reyhan çiçeğini, kuruttun ey zaman


Zülfikar Giriş

3 Mart 2016 Perşembe

Bir Gün Sevdiğim Kavuşuruz






















Boşalmasın gözlerin ayrılık için
Kavuşmayız sanma için, için,
Boşalan sanki kanlı yaşım
Bizim için dua olsun Allah için

Bir gün sevdiğim bir gün
Geriye döndüğümde o gün
Seni gördüğümde bir gün
Gözlerim gözlerinde ilk gün

Verdim gönlümü artık sana
İstersen hançerle dağla
Yüreğim yine yanar sana
İstersen kul olur, efendilik yap ona




Bir Gözünü Açarsa















Dokunmayın uykusunda büyüsün memo!
İki gözü kapalı kalsın onun!
Hele bir tek gözünü açsın
Kimse günah keçisi aramasın ha…


Zülfikar Giriş

Ayyaş









kimsenin olmadığı ıssız bir sokakta yürüyor gece
yalnız bir adam;
gecenin soğuk ve rutubetli ıssız kaldırımlarında
şarapçı, ayyaş bir adam;
yalnız ve ıslak kaldırımlar…
hapsedilmiş bedeninde ki yaşanmış aşklar

özgürlüğü isteyen bir kuşun, içindeki çırpınan çocuğa
canı yanıyor kim bilir, maziyi düşününce
yalnız bir adam,
yatmış ıslak kaldırıma, boylu boyunca
Gökyüzü kapkara parça, parça, bulutlar

Sesiz kaldırımlar uzadıkça uzuyor
kimsesiz sokakta şarapçı ayyaş,
ben nereye yürüyorum.
kendi kendime hiç sormadım!
poyraza takılmış savrulup gidiyorum’’
ey şair, sende bir ayyaş sın
sen mehtaba bakarak çay içmeyi severdin
oysa şimdi evrene kement attın
Mısralarla kalbini dolduran bir ayyaş sın

Zülfikar Giriş


2 Mart 2016 Çarşamba

Anne



Çok uzaklarında kaldı sesim..
Sen göz yaşımı silmeyen dersim.
Engin dağlarında yitip giden sevdam.
Hasretinden ölüp gittim ben anne
 
İşte o gündü kavurucu ağustos..
Yüreğimde cam kırıkları yağız.
İşte bu aydı menekşem soldu.
Daha koklamadan kokunu anne
 
Buruşmuş kağıtlarda kaldı hasretim.
Telefon direkliğine aslı kaldı şaşkınlığım.
Yalanlı dillerde kaldı benim gerçekliğim.
sana daha doğruyu söylemeden anne
 
Dipsiz uçurumlara yuvarlandı gözyaşım.
yitip giden bütün zamanların kasnağında.
Fosilleşmiş yüreğimin orta yerinde
Hala demli duruyor ah anne
.
Beyaz karanfilleri takardım mavzerime.
Kırmızıları ekerdim ben bahçeme.
Hani senin kokunu versin diye...
Beyazlar benim kefenim olsun anne
 

Zülfikar Giriş

Ağlamalı İnsan
















İstenmeden uyandırdılar seni düşlerinden,
ağlamıyorsun işte
Anlaşılamayan mutluluklar için ağlamalı insan
mesela baharın gelmesi gibi
ve yeni çiçekli dünyalar kurmalı insan
ödünsüz bir yaşaman siperine, koşar adımla yürümeli
Akarken ellerine usulca terleyen gül
fısıldamalı kulağına şiirlerle süslü, türkü söyleyen pınar
yeni doğan çocuk ağlamamalı, koşmalı çayırlarda
koca çınar ağaca yaslanmalı
narin bedeni uyumalı
uyurken meltemler, anne ninnileri fısıldamalı kulağına insanın


Zülfikar Giriş

1 Mart 2016 Salı

Neyimiz Kaldı






















Suya bıraktık demet, demet, gülleri
Tıpkı masum çocuklar gibi
Salkım söğüt olsun diye
Şimdi ellerimizde dikenleri kaldı

Sustuk her gelen sustu
Düşünmek gereksiz bir yüktü
Çalışmadık lakin yorulmadık
Sırtımızda ağır küfemiz kaldı

Çöle ektik darımızı
Yaptık yağmur duamızı
Gönderdi Mevla rüzgârını
Gözümüzde tozu ve kumu kaldı

Kader dedik, büzüldük
Padişaha boyun büktük
Cehennemi bal eyledik
Cennet dedik dilimizde kaldı

Islak çatlak suratlarımız
Yangından davetkâr yangından artıklarımız
Gözlerimiz bin yıllık isyan karanlığı
Geride soğumuş küllerimiz kaldı

Tuzlanmadan güneşe serdik içimizi
Sinekler emdi kanımızı
Bıraktılar yaralarımıza larvalarını
Kurtlanmış ve kokuşmuş leşimiz kaldı

Zülfikar Giriş








İBLİS





























Alaca karanlığın taassubun iblisi
Deccal’in en yakın arkadaşı
Bir kenti yaktı yıktı ateşi
Mehdi gelir mi gelmez mi ben bilmem

Etrafına topladı iblis/ karın kardeş yandaşı
Havada melek babında uçuştu yalanları
Benden öğrenin böyle cennet vaatlerini
Dedi onlar cennete girerler mi ben bilmem

Gök yarıldı birden melekler yağdı
Tuh dediler bak yine şeytana uyduk
Oturduk gönlümüzün sarayına oturduk
Ha gider mi gitmez mi ben bilmem

Velev ki acılardan damıtırız Zülfikar’ı
Tavaf ederiz cümle kapısını
Toplarız meydanda tüm kitaplarını
Yakarlar mı yakmazlar mı ben bilmem



Zülfikar Giriş

Yalnızlık


Diri bir gölgedir yalnızlık..,
kör, sağır, ve topal
İri ayrılıklar toplamıdır, takvimdeki yapraklar
maviye hasret yalnızlığım...
Nereden vursan köküme baltayı
Yıkılmadım yıkamaz sın..
kanar rutubetli hasretin,
çürümeye terk ettiğin bu bedeni’’
Sanırım kehanetin olacak

Zülfikar Giriş

Nasıl Yaşanır


























Hırsızların ve katillerin el salladığı bir kentte
Ateşle barutun kan koktuğu bu yerde
Dost bildiklerimizin ise,
fahişeleştiği köşe başlarında
Nasıl yaşanır bu zifiri karanlık kahpe gecede

Zülfikar Giriş