Zülfikar Giriş Şiirleri

Arama sonuçları

22 Aralık 2015 Salı

Fani Dünya















Ah, fani dünya, fani dünya;
Kime miras kaldın sen ha…
Neylersin ki herkes gönül uykusunda!
Ne misafirler ağırladın bu sofranda:
Ah fani dünya, fani dünya

Kimi ölmeyecekmiş gibi biriktirir;
Bir lokma ekmeğe görsen sanki muhtaçtır;
Ah dersin de, hani şu fani nereye koşturur!
Kalanları arkasından, salya sümük ağlatır
Ah fani dünya, fani dünya

Şu taş duvarları, kim üst üste dizdirmiş!
Hanların hanı, hanlar hamamlar yaptırmış’’
Şu sarayda ne uşaklar, ne cariyeler varmış:
Zalim padişah, nice kelleler  alın diye buyurmuş
Ah fani dünya, fani dünya

Şavkın yok, ateşten sönmüş korsun dünya
Zülfikar kırk yıl daha yaşar mı acaba?
Takıldım geçmişe, baktım gördüklerim rüya!
Neylersin ki herkes ela uykusunda;
Ah fani dünya, fani dünya

Zülfikar  Giriş




15 Aralık 2015 Salı

Palavra Meydanı


































Bir bahar daha ölüyor işte, bak içimde..
Karda çürüyen, yaprağın naaşını kaldırmadan
Bastonlu ve dört köşe kasketli  dedeme sordum
Sular gölgelendi, dereler oluk oluk kan akıyordu
Dersimin ortasında palavra meydanı niye deniyordu?
Belkide  evlat özgürlük palavrasına dem vuruyordu

Azorları çepe çevreleyen sis ve duman..
İçten içe kaynayan volkan, volkan
Munzurun eteklerinde kalmış, yalnız bir nergiz
Sarmış etrafını sürüyle omurgasız sürüngenler
Her fırtınada mutlak bir ahı vardır muzdarip

İşte kış gecesi her yer zifiri karanlık
Dersimin ışıkları soğuktan tir tir titriyor
Meşeler gizliyor beni sen beni göremesin
Geniş dalarından düşen karın altında yalnızım
Elim, ağzım, yüzüm ıslanıyor
Siren sesleri taciz ateşleri iç içe giriyorlar
Bütün bunlar benim aklımı fikrimi çeliyor
Hamik baba alev alev, Bomba  gibi patlıyor palamutlar
Palavra meydanı ayaklanıyor
Ben artık kalbime söz geçiremiyorum

 Zülfikar GİRİŞ


13 Aralık 2015 Pazar

Sen Beni Bırakamazsın Bırakmamalısın




















Nerde öldüm ben, nerde benim mezarım
Hangi sahile döküldü benim pullarım
Ben küçük bir akvaryumda yaşardım
iki gözü mavi çocuğun, göz hapsindeydim
Sen beni bırakamazsın, bırakmamalısın

Sen uyurken ben göğsüne al gül takardım
Şimdi kollarım düştü her iki yanıma
yıldızlar ölür düşer birer birer mavi anlıma
karanlıklar sızar göğsümden hayasızca içeri
Sen beni bırakamazsın, bırakmamalısın

Hani öksüre öksüre kan kusarsın
Ellerini dayamışsın karanlığa kurşuni camlara da
garipsenmiş fenerler uyanmaz tenhalarda
Ben bir kere yine açık ve aydınlık değilim
Sen beni bırakamazsın, bırakmamalısın

Ah şu ısıklar solmasaydı sen çekip gitmeseydin
Susmak, susmak mı düşer bana ardından bakarken
toprağa düşen dudaklarım ki duamı içmek ister
Ne kadarda neval okur gibi okudular seni beni anlamadılar
Sen beni bırakamazsın, bırakmamalısın

Kül rengi bakışlarımda yanağımdan akan elleri
kİ nemli yüzümde hep bulmasaydım keşke seni
Bakarsın bizimde bir gün türkümüz okunur anlımızdan
Sağnak yamurlar yağarken camın arkasında sana bakan
Sen beni bırakamazsın, bırakmamalısın

Zülfikar GİRİŞ

26 Kasım 2015 Perşembe

Sen ne zaman büyüdün çocuğum












Sen ne zaman büyüdün çocuğum
Hiç de duymadı hani  ruhum
Günler aylar hatta yıllar geçmiş
Sen ne zaman büyüdün çocuğum

Bazen çocukluğuna özenir de insan
Seyrederken onları paslı dünyandan
Kalkıp ta onlarla oyun oynaya sın gelir
Ben ne zaman büyüdüm çocuğum

Dünyayı Sevmek ve yaşamaktayız
Kim ne söylerse söylesin
Sen mavi benekli yüzlü çocuk
Sen en uzakta çocukluğum
Sen ne zaman  büyüdün çocuğum

Belki mavi gökte üşümüş bulutum
Yalnızlıkların ellerini tutarak yürümüştüm
Ayaz düşer ırmaklarıma donar sularım
Senin ismini biliyorsun, ben koymuştum
Sen ne zaman büyüdün çocuğum

24 Kasım 2015 Salı

Suların Doğduğu Yer























Suların doğduğu yerlere bak
Belkide  delice akan şu Fırata
Dahası şu kara toprağa bak
Nice zalim kıral var şu toprakta
Yoksa sendemi ölümsüzlüğü ararsın

Deli taylar gibi koşturursun bazen
Şu deli Fırat gibi niye coşarsın
Akıp giden şu hayatına inat
Ölümsüz aşkınımı oradamı ararsın

Seyyah olupta dolaşsanda bu dünyayı
İmece’nin dişlisinden kaçan buğdayda olsan
Sıra sıra tarlalarada ekilsende
Belki bir yaz güzünde kalkacak hazanın

Şurası çocuk günlerimin bahçesi
Çok eski çağlarda yaşamış bir demirci
Binlerce yılık belkide büyüktür macerası
Ateşin ve suyun sırrına ermiş kimisi
Bilki bu eyri yoldan geçip gideceksin

Bu köprünün başındaki yol kaybolmuş
Kimbilir buradan nice yolcular geçmiş
Yıllar yılı bir bilmezde yürümüş
Güneş bak, yine ufuğa ne güzelde yaslanmış
Belkide bu sabahı görmeden geçip gideceksin

Zülfikar GİRİŞ


17 Kasım 2015 Salı

Kalfetoros Meyhanesi





Seni görmüştüm
Kaşları keman.
Gerdanına inerdi siyah saçların
Kalfetoros meyhanesinde, şarkılar söylerdin.

İşte ben
Of; Böyle içmezdim!
O sokatan geçmeseydim
Sarhoşlara meze olmazdım!
Eğer ayık kalsaydım
Çok güzeldin oysa
O zengin zibidisiyle görmeseydim Seni

Ah,,
Oysa neler düşlemiştim!
Sıcacık bir yuvanın, hayalini kurardım
Olmasaydı bu sarhoş kafam.

Haklısın...
Ben bir sokak serseriyim!
Bütün çalıştıklarımı meyhaneye gömdüm
Artık işsizde kaldım!
Cebimdeki son parayıda harcadım.
hani kirayı bile ödeyemedim
Pılımla pırtımla sokağa atıldım
Yıkılası O ıslak kaldırımlarında yatarım kalkarım

Kalfetoros meyhanesi! ...
Ayaşların sokağında
Ah kaşları kemanım! ..
Oynattığın kirpiklerini kalbime sapladın
Seni tekrar göreceğim diye
Bu sokaktan ayrılamıyorum

Zülfikar Giriş

Haya


















Bir rüzgâr ki poyraz eser
Dal kılır yen içinde kalır
Bir yaprak ki sonuna kadar direnir
Sararınca savrulur rüzğarlarda
Bir insan ki el pençe divan durur
Onur haya dildedir dil ziyanda
Eğilip bükülür sureti
Gölgesi bile utanır terk eder kendisini
ve hayatı talan edilmiş birde sevinci
Meşelerin çınarların kökleri eşelenmiş
Bir martı ağlar  balık için
Bir vapur bağırır neden acı acı
zaman olur ki su çürür
Deniz yanlız, denizde yanlız,
kalır yosun kokusu


Züfikar Giriş

Hasret Olsun


Bir şarkı çalın, sevdadan yana
Bir söz söyleyin içinde sevdiğim olsun
Bir şiir yazın içinde onun sözleri olsun
Karanlık yollarda ışığım olsun
Çıkmaz sokakta adresim olsun

1997 Hasret.
Zülfikar Giriş

BİR TANEM



Hayat önüme engeller çıkarsada
Hasret zincirini geçirsede boynuma
Aşılmaz dağlarla çıksada yoluma
Aşar da  gelirim inan bir tanem

Azrail bana engel olsa
Bahçemde sensiz  güllerim solsa
Tutmasa dizim kör olsa da gözlerim
Koşarda gelirim inan bir tanem

Adını dilimden düşürmem bir an
Senin hasretine dayanır mı bu can
Akmasada bedenimden bir damla kan
Yaşarda gelirim inan bir tanem






Bir Kente Yitirilen Kara Gözlü Çocuklar


Bu kente eğilmez başım gibiydi bulutlar
hüzün karçiçeği gibi açarken karanlıklar
Uzaktık bozkırlarda ellerin nerede
bir serçe haberini getirdi bize
Bir rüzgar şaçlarımızı okşadı hafif hafif
İntihar süsü verilmişti bütün sokaklar
Her duvar deliğinde çıngıraklı yılanlar
Merak etme canım türk polisi yakalar
Avucunun içi gibi, göbeğini kaşır hırsızlar
Nerede bu kayıp kente, o gözü kara çocuklar
Umutlarki kara bir lekeye döner
Ulu orta dönüp dolanırda, dolanır
kuyruk takipcisi uludukça ulur itler
İknaya çalışılar dost görünende, görünen,
tiraj tv köşebaşı-cı faişeleri
Sonra gri gecelerde intihar ederler
Bir mısra doğruyu sıkar /şiir gibi beyinlerine
Dikenli tellerden gül bitmesini beklerler
öfkeli çırılçıplak gerçek zamanlarda
kara boğa gibi kırmızı gözlerle burnundan soluyan
Oyuna dalmış çocuklar gibi, acıkınca kendinin farkındalığına varan
Her çocuğun gelişim dönemi vardır
İlk okuduğu şiiri unutmaz mesella, okuduğu kalabalığa
Ve bizki kimi zaman yağmurlarla ıslanan, mahzun çocuklardık
Arka mahallerde belediyenin açtığı bulanık çamurlu suyunda yüzerdik
kimi zaman, deryalar taşlara dizleri gibi vururda, yer gök ağlardı
analarımız ağlardı, biz boğulurduk çamurlu suda
Biz mülteciydik kimi zaman, kimi zaman arka mahalleli çocuklardık
kimi zaman gıcık olduğumuz bir amcanın ziline basıp kaçardık
Elinde sopayla bizi kovalardı 
Yakalamayınca öfkeli bir boğa gibi kudururdu, küfürler ederek geri dönerdi
Şimdi zifiri karanlıktayım seslenipte duyamadığın
Çorak tarla gibi seni süremediğim
Sağnak sağnak yağıpta kova kova içemediğin
Nerede çiçek açtımsa, kuruttuğun
kuruttun afferin sana, afferin

Zülfikar Giriş

Anı Yaşa

Geçmişe takılı kalma
bugün ziyan edip kaçırma
Çünki geçmiş ölmüştür
gelecek ise yeni doğandır
Geçmişten alacağın yok
ders alacağın var
geleceğe dair de planların var
İkisine değmez kafayı takma

Sen anıları değilanı yaşa

Adın Eylül Olsun












Adın eylül olsun
Sarı saçların hazanım olsun
Gözlerinden yağan yağmur
kurak yazlarımın
ıslanan toprağı olsun

Kim bilir;
şimdi nerdesin
Hangi aşkının teninine dokunmaktasın
Biliyorum;
unuttun beni
Kapattın bu sevdanın defterini
giderken bir elvedayı çok görerek

Söylesene;
Hiç arada aklına geliyormuyum
Bunca yaşadıklarımızdan sonra
Ben hâlâ kör
ve bir o kadar sağırım
söylenenlere ve gerçeklere
inanmak istemeyen bir zavallı gibi
Hayalinle yaşıyorum
Onlarla yolumu buluyorum

Belki artık seni unutmalıyım
Kalbime koca koca,
kara taşları basmalıyım
Ayaz vurmuş özlemlerimi
Hangi vakitte toprağa gömmeliğim
Ah seni nasıl unutmalıyım

Zülfikar Giriş


Ey İstanbul


Ne umutlarla yolcu idik senin evine
Her gün bir yerden göçtük geldik sana
Taşın toprağın altın dedik geldik sana
Gelmişiz onu anladık kalabalık sürgün yerine

Ey İstanbul tutunamayanların şehri
Ağlayarak gelenlerin himaye ifşa hı
Türkülere sebep edilen bir şehirken
kirletilmiş bir kız gibi intihara meyillisin

Ah İstanbul hep bir kargaşalara
Hep bir sahne'sin kavgalara
Boğaz tarafından esen camdan
hep  bir koşuşturma rüzgarı'sın

Sen ki yağmalanan parsellenen bir kent
Bu bana oluyor büyük bir dert
Nefes alınmaz betonundan neminden
Bir ağacın bile kalmamış altında soluklanan

Çok geçirdim ben içimden bazen
Geçip gitsem buralardan senden
Göğe kanat çırpan özgür kuş gibi
Bir bilsem hangi yöne uçup gideceğimi


Zülfikar Giriş

14 Kasım 2015 Cumartesi

Duvarlar Bana Düşman






































Sanma beklerim seni
kalırım sanma
burada büzülüp seni
Süzülüp tüm endamıyla gidişinle

Yollar yürürken aşımış hüzünlü yollar
Onun aşkı birdenbire olmadı bende
Sen birden bire olmadın içimde

Hani geri dönsen…
Sonsuz gidişin gibi hiçliğin
Beni çıkardığın içimdeki yerde
Ayrıklığın ipini yine geçiriyor eline
Boynuma ilmek ilmek dolandırıyor
Sensiz tütün emerken dudaklarım

Pişman olmadım asla
seni sevdim diye
Bir bilsen nedir diye
Leyla ile mecnunu ölümsüz kılan
Acıları mıdır;
yoksa yitirdikleri aşklarımı

Kaç gündür yüzünü göremediğim sevgili
uzadı uzadı ya, hasretim
silinir sözcüklerim sen aklıma geldikçe
İncecik gövdeme sızan yağmurla sevişiyorum
Kıvrılan sokakların taş duvarları arasında yürüyorum
Duvarlar bana düşman

Zülfikar GİRİŞ


Mektup


Ellerimle yetiştirdiğim çiçekler
Terk etti beni yemyeşil bir yanlızlığa
Bir sabah kalktığımda adın bu değil deselerdi
Saşırmayacaktım...
Değişmekten mutlu olacaktım
Oysa ben kimseyi yanlız bırakmadım
Sırısıklam bir istanbul aşkıydı benimkisi
Deniz misafiri martılarının düş çığlığıydım
Ağır balıkçı teknesiydim tinerci çocuklarıyla
Cebimdeki son parayı onlara dağıttım
şavaştan nefret ettim, Barış dedim
Gazete ve dergi dağıttım..
Özgürlük sosyalizim dedim
İki göz gecekondu da yaşayan, gözleri deniz mavisi insanlara
İş yerinde işçi arkadaşları ayaklandırmışım
Patron işten çıkardı,,
Aylarca iş bulamadım
Eve ekmek dahi götüremedim
Kirayı ödeyemeğince evden altıldım
Sözcüklerin eşkıya olduğu zamanlardı
Yürüdüm ıslıklı kaldırımlarda gözlerim karaydı
yakarak gırimsi bulutları
Tutuklandım sorgulandım
Gbt den geçirildim
Bu şiirleri senmi yazıyorsun dediler
Ben yazdım körmüsünüz dedim
Senin okuman yazman varmı, diye dalga geçtiler
Var dedim, ya peki sizin
Sustular..
Karşı cevap olarak acımasızca copladılar
Buradan çıkınca kitap bastıracam dedim
Tabi buradan çıkabilirsen diye cevapladılar

Ve bir akşam üstü..
Gömdüm yüreğimi kara toprağa
Fışkırsın diye haykırışım
Şimdilerde ne yapıyorsun diye sormuşsun
Çıkınca taksim meydanında..
Yeni eski şiirlerimi yakacağım
Zülfikar Giriş

Yalansın


Benim görünen benim olmayan sevgili
Öyle soğuk. öylesine vefasızsın ki
Duvar yazıları kadar donuk söz gibisin
Ve öylesine söylenen cahilce sözler gibi
Burjuva resepsiyonlarında
Karışır kahkahalara cılız sesim

Can çekişir yüreğim, can çekişir
Oysa benimle olmasan da, benim olsaydın
Söylediğin ve yazdığın şiirlere, laik kalsaydın

Oysa sen, ban başka dünyalarday dın
Benim adımın anılmadığı yerde
Boğulup gittiğin, şanpan ya kadehlerinde
İşte söylediğin her şeyin yalan
Aşkın ve yaşadığın dünya gibi

Zülfikar Giriş
1997

Tercih


5 Kasım 2015 Perşembe

Demek Susmak Ve Durmak Düştü Bize

karpit labalarının ışığı sızıyordu
toprak damlı evlerin mavi pencerelerinden
şimalle yarışırdı sanki onun yansımasıydı

saçının telinden uçuşan seçe kuşlarıydı
gülüşüyorlardı tan vakti ağarırken nehir kıyısından

demek susmak ve durmak düştü bize ip-ince
kırlangıçların göç vakti mevsimince
kader diye sundukları kayanın kara yosununa
uzanmak düştü bize tan vakti ha...
demek göknar kargasına teslim çam kozalakları

bizi dev dalgaların kucağından uyandıracaktı
elem verince kalbimizdeki o zehirli hakikat''
yalnızlık yazgısı gizmimiz’mıydi yoksa kaderimiz’mi
yada suskunluğumuz mıydı ki
kirlenmiş sevinçler sızar kırılmış ışıklardan içeri

ülkemin aydınlık sabahları olmadıki yitirsin
eylü'lün sarışın yaprakları döküldü şapır şapır
kapıyı çalmadan aralık geldi paldır küldür,
zemheri güzü ile geldi hüznün bulutları hazır

yaşamak adına birşey kaldımıki yüreğinde
elem verince kalbimizdeki zehirli hakikat
şimdi karbondan bir kara bulut var gözlerimde
susuyorum, vede ağlıyorum tan vakti ip-ince 

demek susmak ve durmak düştü bize
belki yaşanılır ve unutulur,
unutulur bir zaman
kurşuni külrengi ışıklar sızarken kırık kapılardan

haydi şimdi İçinde bir karafil yak
çoban ateşi olsun dağlarında
çoban kavalının belkide içli tınsında
koy sevdanı orta yere
aşk için
hak için


Zülfikar Giriş


30 Ekim 2015 Cuma

Ben Seni Nasıl Unuturum



Seni candan seven benim
Aşkın uğruna ölen benim
Mecnun olur çöle düşerim
 Ben seni nasıl unuturum

Bak şimdi bomboş ellerim
Sana sevgiyle bakan gözlerim
Hangi zamanı sensiz düşünürüm
Ben seni nasıl unuturum

Sensiz yok benim bir tek günüm
Günüm güneşim aydınlığım
Gecede ay yüzlüm yıldızım
Ben seni nasıl unuturum

Sensiz nefes almaz iken
Uykular bana haram iken
Her gece tanrıdan seni diler iken
Ben seni nasıl unuturum

Sevdiğim sen bir gül bahçesi'sin
ben kalmışım koca şehir ortasın'da
Bütün ömrüm sün sol yanım'da 
Ben seni nasıl unuturum

Zülfikar Giriş

Apansız Ölüm

Sabahın bir kör vakti, 
iç kanatan aşkın 
ağlatırmıydı ölüyü 
apansız gelen ölüm
ah onulmaz acım 
ah onulmaz yaram 
hangi yöne dönsem sen varsın

Zülfikar Giriş

Sen Yoksun


''Seni ansam'' 
Dikene buyur eden bir gül olsam 
''Yağmur olsam'' 
yağmura gebe gökyüzü kalsam
'Sen yoksun' 

Sabahları okyanus olsam'' 
Elim yüzüm yosun 
Ay ışığında yıldız seçsem sana 
O yıldızlardan taç yapsam saçlarına 
''Sen yoksun'' 

Güneşi arayan bir çiçek gibi 
Tüm yeşilliğle mavi 
Suya su kanamış serçe gibi 
Yüreğim avucumda.. 
Yüreğim avucumda yüreğimde sen 
''Sen yoksun'' 

Martıların göz yaşıymış deniz 
Denize düşsem kalır ayak izim 
İstirgiye kabuklarıyla yazdığım adını deniz 
''Sen yoksun'' 

Bütün yasaklı şiirlerimi sana adfettim 
İstimlak ettim bütün duvarları 
İsminin baş harflerinden yazıyorum sana şiirler 
Birazdan gelip beni alacak polisler 
''Sen yoksun'' 


Bütün gün üsküdar sahilinde gezindim 
Kız kulesine bakındım 
Yaygaracı martılara simit attım 
Yani seni yad ettim 
''Sen yoksun'' 
'Sen yoktun'

Zülfikar Giriş